Dünya’nın Çocukları : Doğu & Batı

Genel

Dünya henüz var olmuşken iki çocuk peyda oldu zamanında : Doğu ve Batı.

İnsanlar bu kardeşlerden her daim Doğu’yu daha asil, çalışkan, vakur, istikrarlı ve daha nice güzellemeler.

Batı ise sadece uzakta olandı. Soğuk ve şımarık olandı.

Doğu’nun çocukları adlarının gereği güneş daha doğum halindeyken çoktan  uyanmış işlerine koyulmuş olurlardı.

Güneşi her sabah alt ederlerdi.

Doğu’nun çocukları her daim ekinini eker, zamanında biçer, açını doyurur, çıplağını giydirir, yalnızın yanında, sevenin sevgisinde , küçüğün ana babasında, büyüğün yârinde olurdu.

Zaman akar, ilerler medeniyetler doğar, gelişir, büyür, ölürdü. Sonra yenisi doğar yine aynı merhalelerden geçerek nihayete kavuşur gider ve devran da böyle dönerdi.

Ama bir şeyleri alıp götürürdü bu devran. Her medeniyet doğunun bir çocuğunu alır hükümdar yapar, diğer bir çocuğunu köle, diğerini asker ve sonunda ölen medeniyet Doğu’yu bir çocuğundan daha ederdi.

Sonra Doğu’dan neler aldı bu sel ? 

Acımasız, aç bırakan, kan döken, narsis insanlar haline dönüştürdü. Velhasıl Habil’den Kabilliye döndüler. İster planlı de ister kader. Olan olacağına varıyordu.

Doğu ve çocukları unutulmaya yüz tutmuştu.

Güneşin parlaklığıyla beslenen Doğu’nun artık parıldayan yıldıza dahi tahammülü yoktu. 

Kardeşi ondan bir adım ötedeyse ya onu itecekti yada yanına çekip susturacaktı. Böyle böyle Doğu doğan değil doğuran değildi. Geride kalan, geri kalmış, yetişemeyendi artık. İmtihan bu ya ! Şair sorar : Kardeşiz demek yetmez. Habil misin yoksa Kabil misin ?

Peki ama neden?

Asırlar geçti …

İki kardeşin ötekisi Batı neredeydi ? O ismine yaraşır şekilde batmaya mahkum ama batmayandı. Sadece Batı’ydı. Nasıl bir Batı ?

Doğu’yu yıllarca sessizce bir köşede izledi ve sahnenin sadece kendisine gelmesini bekledi. Dünya öğretileri bize medeniyetlerin temeli Batı’dan gelir demişti. Oysaki biz medeniyeti medeni olan Medine’den almıştık. Şimdi ise dünya medeniyetinin arzusuyla Gogol’un ‘’Ölü Canlar’’ ı oluvermişti Doğu.

Batı’nın çocukları ekmeğini kimseye yedirmeyen ama kardeşinin ekmeğini afiyetle yiyendi. İlginçtir bir an da bütün ekmeğini kardeşine de bağışlayabilirdi .Kendi fevkalade giyinir, kardeşinin daha çirkinine göz koyardı. Ama yarı çıplak kalma pahasına da bir anda da güzelini kardeşiyle paylaşabilirdi.

Nasıl oluyordu bu ? Bir dengesizlik hali miydi ?

Mesaj açıktı aslında: ‘’Ben istedikçe varsın, ben istemezsem yoksun. Ben istersem giydiririm, istemezsem soğuktan dondururum.’’ 

Ve medeniyetlerin dünyanın çocuklarına kazandırdıklarıyla, kaybettirdikleriyle ikisi yer değiştirmiş, parlayan Batı ve çocukları olmuştu.

Dünya iki kutup Kuzey ve Güney değildi. Dünya sadece tekti Batıydı.

Bugün ise köşeden sessizce izleyen Doğu ve çocukları.

Medeniyetin beşiğini unutunca bedelini çok ağır ödedik.Ve ödüyoruz.

Şeyma ALTIN

Bir cevap yazın